Bu blogda ara

1 Ekim 2013 Salı

Büyük Kaptan'a Mektup / Grande Capitão Letter

Alex De Souza. Anlatılmaz yaşanır klişesinin bile bir anlamı kalmadığı bir adam. Onu çıplak gözle seyredebildiğim ve ileride çocuklarıma, torunlarıma anlatacağım için kendimi çok şanslı hissettiren adam. Futbolun F'sini bile bilmeyen ve anlamayan kişilere bile kendini "Kel Kafalı Adam" diye tanıtan adam. Fenerbahçe'nin ve Türk Futbolu'nu  gelmiş geçmiş en büyük yabancı oyuncusu. Karşınızda Alexandro De Souza 

Bundan tam bir 1 yıl önceydi. Pazartesi akşamı. Donuk ve iğrenç bir akşam. Yapılacak bir şey yok. Fenerbahçem Kasımpaşa'ya 2-0 yenilmiş ve bunun faturası sana kesilmişti kaptan. Birçok kişi gibi ben de sana kızdım. Ama sevdiğin bi insana ne kadar kızabilirsin ki? Ya da ne kadar kızmaya çalışabilirsin? Seni o gün kadro dışı bıraktılar. Belki abarttığımı düşünebilirsin ama senin gibi düşündüm. Bu adam kadro dışı kalmamalı. En azından kulüpten mertçe ve dürüstçe bile gitmeli ama kadro dışı kalmamalı. Sen Alex'din. Sen bizim 10'umuzdun.


Akşam saatleri. Ne oluyor ne bitiyor anlamadım. Açtım televizyonu. Gidiyormuşsun. 8 yıldan sonra gidiyormuşsun. Önce dondum kaldım. Ekran bana baktı ben ekrana. İnanamadım. Kabullenemedim. Arabana binip evine gitmeni dahi kabullenemedim. Sonra düşündüm. Ne oldu da bu duruma geldi dedim. Ya da daha doğrusu ne oldu da bu şekilde gidecek duruma geldi dedim. Sen Alex'tin. Gelişinde, gollerinde, asistlerinde nasıl bayram yaptıysak giderken de seni oğlunu askere yollayan bir baba gibi uğurlayacaktık aslında.

O gün "Yok be, kaptan şaka yapıyordur." diye düşündük. Düşündük diyorum çünkü emin ol tüm herkes böyle düşünüyordu. Bu takımın her şeyi olan bir adamdın. Çok değer veriliyordun. Sadece Fenerbahçeliler değil her takım taraftarı seni seviyordu kaptan, emin ol. Sen bu sevgiye layıktın çünkü. Çok şey öğrendik senden. Çok. Taraftar gitme diye evine geldi. Ama kararlıydın. Bu daha da üzdü bizi. Tam bunları televizyon başından seyrederken, yok gözüm dolmadı, gözüme toz da kaçmadı, gözüme sen kaçtın kaptan. Gözüme Alex kaçtı. 

8 yıl be kaptan. Az değil yani. 8 yıl bu takım için o formayı ıslattın. Taraftarlar için oynadın. Paranın lafını bile yapmadın. Tek idealin Fenerbahçe'ydi. Önce çok sevindirdin bizleri. Gollerinle. Ama özledik be kaptan. Biliyoruz dönmeyeceksin. Seni belki adam gibi gönderemediğimiz için jübile maçında bile o sarı lacivert formayı giymeyeceksin belki de. Saygı duyarım. Ama gerçekten çok özledik. Ne insanlar tanıdım, sen gittikten sonra maçlara bakmaz oldular. Bıraktılar her şeyi. Çünkü sana öyle bir tutkuyla bağlıydık. Hala da öyle.

Sakın yanlış anlama. Kişiler ve kurumlar her zaman ayrıdır. Sen de gittin, Aykut Hoca da gitti Aziz Yıldırım da gidecek. Ama Fenerbahçe baki kalacaktır. Orası öyle. Ama ne biliyim belki de seni izleyebildiğimiz için senin yerin ayrı bir güzeldi be Alex. Kadrolar spikerler tarafından okunurken senin ismini görünce rahatlayan insanlardık biz. Seni görünce "Paşam benim be" diye bağıran insanlardık. Çok severdik seni. Çok.

Sen de bizim için göz yaşı döktün. Ağladın. Mesela heykel açılışı. Gitmeden 1 hafta önce. Belki de olacakları anladın. Yani tahmin ettin. Orada "Ooo Alex buraya" derken sen ağlıyordun. Çözememiştim olayı. Tabi çok gururlandın. Haliyle. Yaşayan efsane olduğunun somut bir deliliydi bu heykel. Bu kulübün tarihine adının altın harflerle geçtiğinin kanıtıydı. Sen her şeydin kaptan. 


Sen neler gördün bizimle ? Bize ne kupalar kazandırdın? Ne maçlar çıkardın? Ne goller attın? Seni bunlar yüzünden de sevdik. Ama kişiliğin ve duruşun ayrı bir hoş geldi gözümüze. Yıllar sonra böyle bir ADAM kazandık dedik. 10  numaramız oldu dedik. Şu anda bile senin büyüklüğün bu yazıyı zor yazdırıyor bana. Yanlış anlama, yazı zor geldiğinden falan değil. Duygudan be kaptan. Duygudan. Düşündüklerimi de yazamıyorum ki. Zor oluyor. Anlatılması zor çünkü. 

Şu resim bile her şeyi anlatıyor aslında. Kendi ülkenle Türkiye'yi bir tutman bile bizim için ayrı bir gurur kaynağı. Senin için de öyle. Dediğin gibi "%50 Türk, %50 Brezilyalı öleceğim" demiştin. Nasıl da doğru söylemişsin. Sen Fenerbahçe'ydin. Sen bizim için tektin. 10'dun. Adamdın. Her şeydin kısaca.

Ve o gün gittin. Gidişinle ülkenin ana gündem konusu oldun. Çünkü senin değerini biliyordu herkes. Ağlattın bir çok insanı. Ya da gözüne toz kaçtı bir çok insanın senin sayende. Giderken senin değerini anladık biz. O zaman böyle bir futbolcunun bir daha bu ülkeye kolay kolay gelmeyeceği gerçeğini anladık. Hem sahada hem de özel hayatında bu kadar düzenli bi adamın değerini giderken anladık ya ona üzülüyorum işte ben kaptan. Ama şanslıyım. Seni çocuklarıma, torunlarıma anlatacağım. Çünkü bu benim için bir görev. Senin gibi bir liderden nasıl bahsedilmez ?

Ve son maçın. Daha doğrusu son golünü attığın maç. Gole sevinemedim bile. Çünkü içimde bir burukluk vardı. Bir şeylerin olacağı belliydi. Sen de belki bunu hissettin. Son sevinç. 


Ve artık yoksun. Biliyoruz gelmen de zor. Böyle gittin Fenerbahçe'den. Bu şekilde. Üzgünüm. Seni üzen insanlar adına ben özür diliyorum senden. Afedersin. Kırdık seni. İncittik. Üzdük. Seni biricik sevgilinden ayırdı birileri. Ama sen ne dersin bilmiyorum ama emin ol son bir kez de olsa o sarı lacivert formayı geçireceksin sırtına. İnanıyoruz. Bekliyoruz.

Şimdi Dünya'nın taa diğer yanındasın. Brezilya'da. Çocukluğunun takımında. Coritiba'da. Bak kankan da orda. Deivid. İkiniz oradasınız. Gollerinizi artık orada atıyorsunuz. Attığın her gole biz de seviniyoruz kaptan. Ama lütfen unutma. Fenerbahçe'yi ve bizi unutma. Senin için ağlayan insanları, sevgilini unutma. Lütfen. Lütfen. 

Kaptan seni yazmaya çalıştık. Anlatmaya çalıştık. Biliyorum tam olmadı ama bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim kendimde. Seni yazdık aileyi unuttuk kaptan. Yengeye, çocuklara bol bol selam bu arada. Onları da çok özledik. Felipe'yi öp yanaklarından. Geleceğin Alex'ini yaratmak için de çok iyi ilgilen onunla kaptan. İleride çocuklarımızın da izleyebileceği küçük Alex Felipe olsun kaptan. 


Böyleydi işte. Yazdım. İçimdekileri döktüm. Yoksa olmayacaktı. Senin için de kenardan kıyıdan Portekizce yazmaya çalışacağım aynı şeyleri. Biliyorum biraz kötü olacak belki. Ama bir de bu şekilde duygularımızı anla diye kaptan. 

Hoşçakal kaptan. Hoşçakal. Adeus, Capitão adeus.

METNİN PORTEKİZCE HALİ

Alex De Souza. Mesmo estereótipo experiente não descreve um homem é executado a partir de um significado. Seyredebildiğim a olho nu, e seus filhos, no futuro, para contar aos meus netos me sinto homem de muita sorte. Mesmo as pessoas que não sabem e não entendem de futebol, até mesmo a própria F'sini como "careca", ele identifica homem. Fenerbahce, eo maior jogador estrangeiro da história do futebol turco. Apresentando Alexandro De Souza.


Que um total de um ano. Segunda-feira. Uma noite de non-performing e repugnante. Não há nada a fazer. Cortei este projeto foi derrotado eo capitão Kasımpaşa'ya fenerbahçem 2-0. Como muitas pessoas, eu estou bravo com você. Mas o quanto pode ficar com raiva de pessoas que amam bi? Tente ser bravo, ou como? Deixei de fora do time naquele dia. Talvez você pense que eu exagero, mas eu pensei como você. Este homem não deve ficar fora do time. No mínimo você deve ir se o clube nobre e honesta, mas não deve ficar fora do time. Você Alex'din.


Horas da noite. Termina não entendem o que está acontecendo. Abri a televisão. Você está fazendo. Depois de oito anos que está fazendo. Antes congelou. Eu olhei para mim, exibir a tela. Eu não podia acreditar. Não poderia enfrentar. Não poderia enfrentar até mesmo entrar em seu carro para ir para casa. Então eu pensei. O que foi dito nesta situação. Ou melhor, o que eu disse foi que maneira a situação vai. Você é Alex. Chegada, lagos, e do jeito que você fez asistlerinde festa como você, também, como um pai iria enviar seu filho para se alistar na verdade envio.

Naquele dia, "Não ser, o capitão está fazendo uma piada." pensávamos. Pensava-se que, porque eu não certificar-se de tudo a todos. Esta equipa é um homem que tem tudo. Muito apreciada. Só não cada equipe fãs Fenerbahce te amei, capitão, com certeza. Tu és digno de amor, porque este é. Eu tenho aprendido muito. Um lote. Ele entrou na casa para ir para a multidão. Mas eu estava determinada. Isto é ainda mais triste para nós. Completá-los, enquanto observa o início da televisão, não dolmadı olho, não escapou aos olhos de poeira no meu olho que você executou o capitão. Alex correu meu olho.

8 anos para ser capitão. Nem tão pouco. 8 anos para esta equipe jersey pulverizado. Jogado para os fãs. Não mencionar o dinheiro. Fenerbahçe único ideal. Bizleri.attığın muito feliz com os primeiros gols. Mas o capitão para ser desperdiçada. Nós sabemos que você não está indo. Para não enviar-lhe, talvez, como um homem em seu jogo de despedida, talvez mesmo que não visto o amarelo, camisa azul. Respeito. Mas eu realmente senti sua falta. Eu sabia o que as pessoas, você está indo para não olhar para os jogos. Eles deixaram tudo. Porque é uma paixão que você estava conectado. Ainda é.


Não me entenda mal. Indivíduos e instituições são sempre diferentes. Você tem ido, ido Aziz Yildirim vai Aykut Hodja. Mas vou manter Fenerbahçe. É isso aí. Você pode acompanhar onde você tem que, mas eu quero dizer que talvez fosse bom estar em separado, Alex. Ficamos aliviados ao ver seu nome sendo lido por locutores insanlardık quadros. Eu vi o "Pasha me a ser" pessoas gritando. Eu costumava amar. Um lote.


Você chorou por nós. Chorou. Por exemplo, a abertura de escultura. Uma semana antes de ir. Talvez você sabe o que acontece. Então você adivinhar. Há "Oh Alex aqui", gritou-lhe. Não foi possível resolver o evento. Claro, muito satisfeito consigo mesmo. Tal como está. Esta escultura é uma prova concreta da lenda viva. Nome em letras de ouro na história do clube passa pela prova disso. Você era tudo, capitão.

O que você quer nos ver? Você nos trouxe canecas? O que faz você pensar que jogos? Você coloca que objetivos? E porque eu gosto de você também. Mas ele tem uma personalidade agradável e postura dentro de olhos separados. Anos mais tarde, um cara que disse que ganhou. Nós dissemos que nosso número era de 10. Mesmo agora você estiver imprimindo uma quantidade difícil de me deste artigo. Mal-entendido vem da escrita não é difícil. Sentindo-se para ser o capitão. Ae. Eu também não posso escrever o que penso. É difícil. É difícil descrever.



Isso não é mesmo uma imagem diz tudo realmente. Segure seus próprios países e na Turquia, até mesmo uma fonte de orgulho para nós. Para você, também. Como você disse, "50% dos turcos, 50% dos brasileiros morrem", você disse. Como é que eles tem direito. Você Fenerbahçe. Você tem sido a única para nós. Tinha 10 anos. Guy. Brevemente sobre tudo.


E esses dias são ido. Foi o tema da perda, a agenda principal do país. Porque todos sabiam que seu valor. Um monte de gente chorar. Poeira nos olhos de muitas pessoas fugiram, ou por causa de você. Será que você valoriza o que somos. Então você não vai gostar do fato de que um jogador de uma forma mais facilmente compreendida neste país. Ambos tiveram a vida privada, bem como a forma como ele compreendeu o valor do seu bi regular aqui Sinto muito, capitão. Mas eu tenho sorte. Vocês, meus filhos, meus netos vão dizer. Porque esta é uma tarefa para mim. Como é que você como um líder não é mencionado?



E o último jogo. Mais precisamente, você pega o último golo do jogo. Mesmo objetivo sevinemedim. Porque não havia amargura em mim. Uma das coisas que foi clara. Você provavelmente sentir. Última alegria.


E agora você se foi. Difícil de vir a conhecer. Fenerbahce foi assim. Deste modo. Sinto muito. Peço desculpas a você em nome de pessoas indignadas você. Sinto muito. Eu quebrei. Doer. Chateada. Eu só dedicado amante de alguém. Mas eu não sei quanto a vocês, mas certifique-se de passar a última vez, embora na época amarelo, camisa azul. Acredite. Bem-vindo.

Agora todo o caminho do outro lado da terra. Brasil. Equipe de infância. Coritiba'da. Veja também lá amigo. Deivid. Ambos você está lá. Tomando Gollerinizi não está mais lá. Nós também nos gloriamos em cada gol que você toma o capitão. Mas por favor não se esqueça. Fenerbahçe e não se esqueça de nós. Pessoas chorando por você, não se esqueça de sua namorada. Por favor. Por favor.

O capitão tentou escrever. Tentou explicar. Eu sei que não é certo, mas eu senti a necessidade de escrever algo. Eu esqueci o capitão da família escreveu. Minha tia oi muitas crianças desta forma. Perdemos eles. Felipe beija seu rosto. Também é muito bom cuidar do futuro para criar capitão Alex. Ser seguido no futuro para os nossos filhos a ficar um pouco o Capitão Alex Felipe.

 Esse foi o caso aqui. Tenho escrito. S para a direita dentro eu chorei. Ou não ser. Vou tentar escrever as mesmas coisas para o litoral Português borda. Eu sei que pode ser ruim. Mas eu também entendo os sentimentos do capitão.

Hoşçakal kaptan. Hoşçakal. Adeus, Capitão adeus.

1 Eylül 2013 Pazar

Bir Kıvılcım Yeter !

Öncelikle herkese merhaba. Yazının adından başlamak istiyorum. Duman'ın şarkısından esinlendim. Bir kıvılcım yeter, hazırım bak. Evet bizim durumumuz da aynen bu. O kıvılcımı Sivas maçında fazlasıyla gördük. Umarım devamı gelir. Çünkü biz hazırız.

Öncelikle maçtan önce ayrı bir heyecan vardı biz Fenerbahçeliler'in kalbinde. Bir dönem Fenerbahçe'de de oynamış eski Real Madrid'li Roberto Carlos Sivasspor'un teknik direktörü olmuş ve Kadıköy'e gelmişti. Açıkçası maça giden birçok isim bu faktörü de esas alarak tribünlerdeki yerlerini almışlardır. ADAM GİBİ ADAM ROBERTO CARLOS diyorum sadece ve geçiyorum diğer bir paragrafa. 




Her şeyden önce çıkan kadro yine değişikti. Sow kadroya alınmamış, Caner yine sol bek, Topal yedek ve onun yerine oynayan bir Selçuk. Ve haftalar sonra lisansı sonunda çıkabilen Holmen. Aslında Sow tercihi dışında o kadar da büyük bir şaşkınlık yoktu. İleride oynayacak olan Kuyt - Emenike - Webo 3'lüsüne gerçekten çok büyük bir iş düşüyordu. Ayrıca Holmen'in de nasıl bir oyun oynayacağı merak konusuydu.

Maçın başlamasıyla beraber gelen yoğun pres birçok taraftarı sevindirdi. Malum CAS bize ceza verdikten sonra tribünlerde Aziz Yıldırım istifa diye bağıralım anlayışıyla maça gelenler bile iyi oyun karşısında sus pus kaldılar. Nitekim golü de 15 gibi erken gibi bir dakikada hakemin de yardımıyla (!) bulduk. Emenike'nin yaptığı asist ve koşusu görülmeye değerdi. Kuyt'a da işi bitirmek düştü. 


Oyun anlamında daha rahatlayan ve rakip sahada basıp orada top çeviren Fenerbahçe'yi görmek herhalde sadece beni şaşırtmadı. Herkes şaşkındı bu iyi oyun karşısında. Özellikle Holmen tercihi çok doğruydu. Yaptığı koşular, attığı paslar, rakipten dönen topları karşılamaları Güntekin Onay'ın da dediği gibi tam da modern futbolun gerekliliklerini yapıyordu resmen. Ayrıca ilk defa takım arkadaşlarıyla resmi bir maçta oynamasına rağmen iyi bir görüntü sergiliyordu. Nitekim takım bu kadar iyi oynarken üst üste Alves ve Kuyt'la birer gol daha buldu ve soyunma odasına çok rahat bir şekilde gitti.



İkinci yarı da aynı Fenerbahçe vardı sahada. Daha bismillah bile demeden Webo'nun attığı şık kafa golü farkı 4'e çıkardı. Ama burada Webo'ya asisti yapan Caner'i, ve dün akşam sahada bir bekin yapması gereken her şeyi yapan Gökhan'ı da ayrı bir kutlamak gerek. Oynadıkları müthiş oyun Ersun Yanal'ın tam da istediği gibiydi. Daha önceki takımlarda hücuma çıkarken kanatları kullanması ile bilinen Ersun Yanal akşam da maçı kanat ve bekleri sayesinde kazandı belki de. 


Ardından Sivasspor bizim savunmanın yaptığı hatalar yüzünden iki güzel gol buldu. Özellikle Cicinho'nun attığı golde Egemen'in kademeye girememesi ve yaptığı hata her ne kadar takım 4-1 önde olsa da yapılamaması gerekilen ve kulağının çekileceği bir hatadır. Emin olun maçtan sonra da Ersun Hoca Egemen'e gerekli uyarıyı yapmıştır diye düşünüyorum. Oyuna giren Alper de çok şık bir gol atarak maçın 5-2 bitmesini sağladı. Tabi Gökhan'ın yaptığı asist ve verdiği pası da her kanat oyuncusu verememez. Onu da kutlamak boynumuzun borcu.


Buraya kadar maçı anlattım. Sade ve güzel bir dille yazdığımı ve sizlere aktardığımı düşünüyorum. Ama bu maç saha dışından da önemli bir maçtı. Her şeyden önce kendilerine GFB diyen sözde Fenerbahçeli (!) insanların kurduğu bu oluşum Fenerbahçe'ye zarar vermekten başka bir şey yapmıyor.  Akşam maça "Aziz Yıldırım istifa" ve "Yönetim istifa" diye gelenler skor 4-0 olduktan sonra amaçlarına ulaşamayınca stadı terk etmek zorunda kaldılar. Öyle bir oluşum bunlar işte.

Emin olun akşam olası bir puan kaybında bu adamlar sevinecekti. Kendileri için malzeme çıktı diye. Ama yapılan istifa tezahüratlarını da anlamak mümkün değil. Aziz Yıldırım'ın bu kulüpte miadı dolduğunu en başta belki de ben söylüyorum. Tabi ki belki de spor anlamında Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en iyi başkanlarından biri. Belki de en iyisi. Ama miadı dolduğunu kabul etmek şart. Hayır, hazır adam da 2 ay sonra olağanüstü kongre kararı almış. Bu tezahüratların şu anda yapılmasının nedenini anlamak mümkün değil işte. Adam zaten 2 ay sonra gidecek. Daha nedir bu istifa söylemleri ?

Sen oraya takımını desteklemeye geliyorsun. Aziz Yıldırım'ı sev ya da sevme. Ama bu adama saygı duymak ZORUNDASIN kardeşim. Beğenmediğin yanları olabilir ama sen maça "Aman me maçı ya. Önemli olan istifa tezahüratları atılsın diye gidiyorum." şeklinde düşünerek gidiyorsan sen Fenerbahçe taraftarı falan değilsin.

Ayrıca Sow olayına da girmek istiyorum. Malum Ersun Yanal Sow'u maç kadrosuna almadı ve Sow da taraftarlardan gelen yoğun sorular üzerine Twitter'dan "Bunun sebebini bilmiyorum." şeklinde bir açıklama yaptı. Maçtan sonra da Ersun Hoca Sow'a "Neden bunu söyledi ?" tarzında sitemkar bir açıklama yaptı. 

Kardeşim, birincisi adam Twitter'dan kendisine gelen soruları cevaplamış. İkincisi burada Sow art niyetli bir açıklama yapmamış. Sadece neden kadroda olmadığımı bilmiyorum demiş. Üçüncüsü Sow'u az çok tanıyoruz. Takıma ihanet edecek bir adam değildir. Yani yönetime bırakın da gideyim şeklinde bir şey söylediği için kadroya alınamamıştır da diyemeyiz. Anlayacağınız burada Sow'u objektif biri olarak suçlayamam. Ersun Hoca'yı da suçlayamam. Ama akşam hocanın "Ne derdi varsa bizimle konuşsun, biz gerekeni yaparız." açıklaması canımı çok sıktı hala da sıkmaya devam ediyor. Ne gereği var diyorum sadece ?

Uzun lafın kısası en başta da dediğim gibi bu maç bir şeylerin kıvılcımı. Ve emin olun devamı gelecek bu galibiyetlerin bu gollerin. Öyle bir oyun vardı sahada. Öyle bir his vardı her Fenerbahçe taraftarının içinde. Bakın Fenerbahçe taraftarının diyorum. Kendilerine genç diyip tribünde istifa diye bağırmaktan başka bir şey bilmeyenlerin içinde yoktur bu his. 

Son sözüm de 34. dakikada "Her Yer Taksim Her Yer Direniş" diyenlere. Bu yolda devam edin diyorum sadece. Çünkü ancak biz veya Beşiktaş bağırırsa birilerine gerekilen mesaj gidecek.

Ha bi de şu resmi de atmadan olmaz diye düşündüm. Gökhan'a ne de yakışıyor babalık.


Herkese iyi günler, iyi pazarlar, iyi hafta sonları. 

İletişim için : https://twitter.com/fenerli_ugurr
Sorularınız için : http://ask.fm/fenerliugurrr

25 Ağustos 2013 Pazar

Mert Geliyor !

Her şeyden önce ilk olarak Mert demek istiyorum. Evet Mert. Biliyorum normalde bu yazının maç yazısı olması gerek ama Mert bu maçtan emin olun daha önemli. Ya da onun kurtarışları ve kalesinde devleştiği anlar mı demeliydim ?



Maç gayet güzel başladı. Tam da sahada görülmek istenen hareketlerle. Ersun Yanal'ın geçen sezon Eskişehirspor'u çalıştırması ve Alper'in eski takımına karşı oynayacak olması da gecenin önemli olaylarıydı. Ersun Yanal eski öğrencileriyle, Alper ise eski arkadaşlarıyla saha içinde ilk defa rakip olacaktı. 



Maçı çok da fazla konuşmak istemiyorum. Sebebi hala daha saha içindeki o istenen oyun yok. En azından hala alışma süresi dense de akşam maça çıkılan kadro da hala Ersun Yanal'ın kafasında net bir 11 olmadığını gösteriyordu. Emre, Topal, Cristian, Sow, Kadlec gibi isimler kesik yemiş; Selçuk, Egemen, Caner gibi isimler de ilk defa forma giyeceklerdi Ersun Hoca zamanında.

Maçtan önce ben dahil herkes kadroyu beğenmedi. Açıkçası beğenmeme sebebim tartışılabilir. Sonuçta sahada 90 dakika kalan (ki hala 90 dakika nasıl kaldığını anlayabilmiş değilim) Webo'nun yerine Sow oynatılabilirdi. Kötü oynuyor diye benim de eleştirdiğim Emre en azından yedeklere alınıp oyun sıkıştığında oyuna girebilirdi. Veya maça gerçek bir sol bek olan Hasan Ali ile çıkılabilirdi.

Neyse bunları konuşmaya gerek yok. Maç oynanıp bitti. 90 dakikaya bakıldığında gerçekten çok kötüyüz. Kalemize atılan 11 şuta izin verdik. Üstüne üstlük kalecin maçta devleşti. Bir penaltı kurtardı. Tamam bu Mert için harika bir şey ama takımın geneline baktığında 11 şuta izin veren bir savunma ve penaltıya sebebiyet veren bi orta saha futbolcusu var. Rakip kaleye de gidemedik maç içinde. Örneğin orta sahada Alper çok etkisizdi. Takım olarak bizi ileriye taşıyabilecek bir orta saha yokken yedeklere neden hala Salih'i alınmadığı da tartışılır bir gerçek.

Bizi savunmadan hücuma bağlayacak adam olan Alper sahada yoktu dediğim gibi. Bunun dışında 1 sene önce kulübüne 10 milyon euro bayıldığımız Meireles de ruh gibiydi. Oynayıp oynamadığı belli değildi. 3. bölgedeki adamlar iyidi demek ise biraz hayalcilik olur. Örneğin Webo bu takım için gerçekten gereksiz futbolcu. Daha doğrusu 11 için gereksiz futbolcu. Yaşı kemale ermiş bu ismin koşamadığını da varsayarsak nedir bu 11'de  Webo ısrarı? Maç içinde sadece yürüyen Webo'nun affedilir bir yanı yok. Kuyt'a çok da fazla kızamıyorum. Çünkü takım savunmada olunca o da geliyor. Ama biz bu adamı hücum oyuncusu diye aldık. Ama adam biraz da arkadaşları sayesinde (!) bek gibi oldu. 

Kısacası zevksiz futbol ve alınan 3 puan. Bu maçtan memnun olan da yoktur diye düşünüyorum. Daha çok geliştireceğimiz yönlerimiz var. Hal böyleyken Ersun Hoca'nın çıkıp ısrarla "Bu sene şampiyon olacağız." demesini de anlayabilmiş değilim. Çok emin konuşuyor ama bu kendine güven duygusu her an sarsılabilir hocanın.

Ve şimdi asıl olaya gelelim. Mert'e. Geçen sezon bittikten sonra A Milli Takım Letonya ile bir HAZIRLIK maçı yaptı. Malum, Milli Takımımız ne kadar iyi bir milli takım ki (!) bu maçta berabere kaldı. 3-3 bitti maç. Maçtan sonra birkaç kendini bilmez, terbiyesiz, hadsizler Mert'in rahmetli annesine küfür etti. Bi de o hadsizler utanmadan kendilerini savundu. Neymiş berabere kalmamızın tek sebebi Mert'miş. Neyse o terbiyesizleri Allah'a sevk ediyoruz ama burada Mert'in her şeye rağmen annesi için futboluna devam etmesi çok önemliydi.

Açıkçası ben dahil tüm Fenerbahçe taraftarı Süper Kupa maçından önce kalede Mert'in olmasını pek istemedik. Geçen sene kaybedilen Süper Kupa'da yaptığı hatalar yüzünden belki de. Ya da gerçekten son dönemlerde formsuz olduğu için. Ama Mert herkesi haksız çıkararak Galatasaray maçında panterleşti resmen. Elinden gelenin fazlasını yaptı. Kupayı kaybettik belki ama o maçta Mert'i kazandık.

Ligin ilk haftası. Hatırlamak bile istemediğim bir maç. Takım 75. dakikaya kadar 2-0 önde götürdüğü maçı 3-2 kaybettiği maç. Kahrolduğumuz maç. Mert'in performansı için yine ayrı bi sevindik. 90 dakika her ne kadar 3 gol yese de kurtardığı penaltı ve oynadığı oyun tek kelimeyle mükemmel. 

Son olarak akşamki maç. Biz ciddi anlamda artık 2 kaleciye sahibiz. Hem de 2 üst düzey dünya çapında bi kaleciye. Berbat oyun ve verdiğimiz çokça pozisyon. Ama maçı gol yemeden kapattık. Ayrıca penaltı da var. Her şeye rağmen maçı golsüz kapatmak çok büyük bir başarı. Özellikle Mert'in gözündeki o hırs ve pes etmeme duygusu onu bu seviyeye getirdi. 


Eskişehirspor penaltı kazandığında o gözündeki "Pes etmeyin ulan. Bu penaltıyı tutucam." ışığını sadece ben değil tüm Fenerbahçe taraftarı gördü muhtemelen. Ve o ışık onu bu derece iyi bi kaleci yaptı. Hatırlayın Trabzon maçını. Hatırlayın 2010-2011 sezonunu. Kimin aklına gelebilirdi ki o Trabzon deplasmanında onun kurtardığı penaltıyla şampiyon olacağımızı. O zaman da Mert'in gözünde bu ışık vardı. Sezon sonunda ise mutlu sona ulaşmıştık. Ve yine aynı ışık.

Her şeyden önce Mert bu penaltıyı kurtararak sadece kendini değil hocasını da, başkanını da, takım arkadaşlarını da kurtardı. Bizi ise sevinçten havalara uçurdu. Uzağa gitmeyelim. Mert'in arkasındaki o top toplayıcı çocuğa dikkat. Hepimiz akşam Mert penaltıyı kurtardığı o sırada bu durumdaydık. 


Uzun lafın kısası takımdan hala da memnun değilim. Sadece ben değil tüm Fenerbahçe taraftarı. Kendimizi geliştirecek çok yönümüz var. Ama akşam bi maçtan fazlasını kazandık. Bir kaleci kazandık. Bir adam kazandık. Mert'i kazandık. Ayrıca bir sözüm de Volkan'a. Dikkat et ! Mert senden formayı almak üzere.

Herkese iyi günler. 

Twitter : https://twitter.com/fenerli_ugurr
Sorular için de Ask. Fm : http://ask.fm/fenerliugurrr

18 Ağustos 2013 Pazar

Salih'e Sahip Çıkacaksın !

Salih Uçan... 2012-2013 sezonu başında Bucaspor'dan transfer edildi Fenerbahçe'ye. İlk geldiğinde herkes olumlu ya da olumsuz bir tepki veremedi. İlk defa Fenerbahçe bu kadar genç yaşta bir isme yatırım yapmıştı. Çok mantıklı bir yatırımdı hem de. Sonuçta TFF 1. Lig'den nefret eden ben bile bu adamın adını bize gelmeden 4 AY ÖNCE duymuştum. 

Kadıköy'deki Antalya maçıydı. O meşhur serimizin bozulduğu maç. Hani herkesin sahada kötü oynadığı pas dahi veremediği ama tüm suçun Salih'e atıldığı maç. Aslında daha oradan anlaşıldı bir şeylerin olacağı. Ama bir Allah'ın kulu bile Salih'in ilk maçı olur öyle şeyler. Bu çocuk daha genç bile demedi. Ama Salih pes etmedi, çalıştı, mücadele etti.

Kadıköy'deki Plzen maçı. Çeyrek finale kalmak için mücadele ediyoruz. Büyük bir maç. Oyun sıkıcı. İnsanın uykusu gelecek kadar sıkıcı hem de. Sahneye Salih çıkıyor. Golünü atıyor. İnanın, atılan golden çok golü Salih attığı için ayrı bir sevindim. Çünkü bu çocuk o golle güven duygusunu kazandı. Çünkü bu çocuk o golle Fenerbahçe tarihinin en genç golcüsü oldu. Çünkü bu çocuk o golle 25 milyon Fenerbahçe taraftarını sevindirdi. Çünkü bu çocuk o golle Salih Uçan'ı gösterdi bizlere.  


Son olarak Antalya ve Ordu maçları. Takım her ne kadar o sıralarda Galatasaray'ın 5 puan arkasında olsa da bu maçları kazanarak bir ihtimal diyecekti. Olağanüstü goller attı. Bizlere 'Bu çocukta iş var.' dedirtti. Öyle ki Alex mi Salih mi kıyaslamaları yapanlar da oldu. Bu kıyaslama hadsizliğe girdi gerçi. Her şeyden önce Fenerbahçe ilk defa bir genç kazandı. Hem de karakterli bir genç. Kendini övmeyen, son derece iş ahlakına sahip, futboluna özel hayatını karıştırmayan pırıl pırıl bir genç. Fenerbahçe taraftarı olarak böyle bir ismi kazandığımız için Allah'a dualar ettik.

Ve dünkü maç. Oyuna 60. dakikada Alper'in yerine girip hiç de alışık olmadığı ön libero pozisyonunda oynayan Salih'i bi dövmedikleri kaldı. Ayrıca Salih'in yaz ayında dinlenemediğini herkes biliyor. Bu adama bu kadar acımasızca ithamlarda bulunmak o insanlarda vicdan duygusunun köreldiğini gösteriyor bizlere. Öyle ki utanmasalar (gerçi utandıkları da yok ya) dün akşamki mağlubiyetin tek sorumlusu olarak Salih'i gösterecekler. 

Salih'e karşı eleştiri yapamıyorlar da. Tamam Salih daha gençtir biraz abilerinden bir şey öğrenmesi gerekir kendini hemen bırakmaması gerekir deseler eyvallah. Böyle deseler  %100 haklılar ama bunlar işin boyutunu başlı başına değiştiriyorlar.

Biri kalkıp diyor ki 'Bu çocukta ciddiyet yok. Bırak kiralanmayı hemen satılmalı.' diyor. Peki bunu diyen adama sormazlar mı neye dayanarak bunu söyledin diye? Bir maçla adamı vezir bir maçla rezil edersen bunun zararını yine senin o aşık olduğun Milli Takımın çekmeyecek mi? Hiç mi düşünemedin bunu? Bu adamın kötü olduğu 1 maç görmüşsen iyi olduğu en az 10 maç görmüşsündür. Sen insanları 1 maça göre yargılayacaksan kusura bakma ama o sözde yorumcululuk koltuğun sallantıdadır.

Bir başkası da kalkıp diyor ki sahada ne yaptın otur kendine gel diyor. 30 dakika boyunca bu adam kötü oynamış hatta berbat oynamış olabilir. Ama 90 dakika sahada olmayanlara ne diyecekler acaba? Tam bu sorunun cevabını düşünürken yine yazısında cevabını yazmış. Cristian mücadele ediyor, Kuyt ne yapsın yazmış. Bunları yazarken bile emin olun ellerim titriyor sinirden. Bu derece sığ düşünceli insanlarımızın güzel ülkemde (!) yazar olması çok yazık.

Şimdi bahsettiğim 2. yazarın iki farklı yazısını sizlere sunuyorum. Ne kadar ileriyi görebilen (!) son derece mantıklı yorumlar yapan bir adam olduğunu göreceğiz.

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/salihin-bir-sirrini-acikliyorum/haber-177431
Yukarıdaki yazı 15 Mart 2013 tarihinde yazılmış bir yazı. Aynı yazar 18 Ağustos 2013 tarihinde yani bu yazıdan yaklaşık 5 ay sonra aynı oyuncu hakkında bir yazı daha yazıyor. İşte bu iki yazı bize o yazarın ne kadar ileri görüşlü biri olduğunu gösteriyor.
http://www.aksam.com.tr/yazarlar/alaattin-metin/salih-sana-yakisti-mi/haber-236371

İşte bu iki yazı Türk medyasının ne kadar acayip bir medya olduğunu gösteriyor. Her konuda. Sadece Salih olayına bağlamamak gerek. Spor, siyaset, magazin vs. Her konuda medya bu şekilde davranıyor.

Uzun lafın kısası biz Fenerbahçe taraftarı Salih hakkında yapacakları bellidir. 
1-) EN ÖNEMLİSİ :  Bu çocuğa sahip çıkacaksın. Ülkede Salih'ler kolay yetişmiyor
2-) Temiz futboldan ve Milli Takım'da gençleşmeden dem vuranlar da Salih'e saygı duyacak ve oyununu geliştirmesi için elinden geleni yapacak.
3-) Kulübün içindeki insanların kendi çıkarları için Salih'i kullanmalarını göz yummayacağız.
4-) Salih hata yapsa dahi onu kırmadan eleştireceğiz. 
5-) Ve Salih'i sadece Fenerbahçe taraftarı değil, tüm Türkiye desteklemeli. 

Bu yukarıdaki 5 maddeyi uyguladığımızda ne Salih zarar görecek ne de Fenerbahçe taraftarı. Bu çocuğu sahiplenmek neden mi şart? Çünkü tek. Evet tek. Şu batmış Türk futbolunda bu genç yaşta bu kadar iş yapmış tek isim. Bu yüzden birisini eleştirirken sonucunun nelere kadir olabileceğini tahmin etmek de çok önemli.

Unutmayın bu ülkenin ve bu takımın bu tip gençlere ihtiyacı var. Herkese iyi günler.

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Sadece Bir Derbi

Herkese merhaba. Bi yazıda daha sizinle birlikteyiz. Gündemimiz malum. Yarın akşam derbi var. Türkiye'nin her ne olursa olsun izleyeceği, takip edeceği bir derbi. Günlük rutin işleri bırakıp bu maça bakma isteğiyle yanıp tutuşan insanların derbisi. Her gün tekli koltuğa geçip siyasi liderlere söven insanların bir gün için de olsa bakabileceği farklı bir şey : DERBİ

Hele hele bu derbiler bir amaç uğruna oldu mu tadından yenmez. Bakınız yarınki derbi çok büyük bir amaç için. TFF Süper Kupası için. Tabi bu durumda takımlar da önemli. Şu anda bırakın Türkiye'yi Dünya'nın sayılı derbilerinden biri Fenerbahçe - Galatasaray derbisi hem de. Şimdi nacizane bu derbiyi konuşacağım. Konuşmaya çalışacağım. Dilim döndüğünce. 


Öncelikle yazının başında da belirttiğim gibi zor bir derbi. Bir yanda geçen sezonu şampiyon tamamlamış Galatasaray, bir yanda da Türkiye Kupası'nı almış Fenerbahçe. Az sonra işin saha kısmına teknik/taktik kısmına geçeceğim. Ama ondan önce 1-2 uyarı da yapalım.

1. Yenen takım için bu galibiyet ilk veya son değil yenilen takım için de bu mağlubiyet ilk veya son değil. O yüzden çevreye saldırmanıza gerek yok. Sakin olun.
2. Ciddi bir sağlık sorununuz varsa maçı izlemeyin. Hatta dinlemeyin. O heyecanı yaşayamayabilirsiniz belki ama sağlığınız her daim daha önemli.
3. Gol yediğinizde kendi takımınıza asla ama asla küfür etmeyin. Sövmeyin. O şekilde takım tutulmaz.
4. Bu maçı hayat memat meselesi yapmayın. Fenerbahçeliyseniz Fenerbahçe'yi, Galatasaraylıysanız Galatasaray'ı destekleyin ve bitirin. 
5. Asla bir maç için başkalarına zarar vermeyin. Ama asla. Zarar vereceğiniz kişinin de sizin gibi bir ailesi olduğunu düşünün. 

Şu yazının tamamı okuyamazsanız bile şu üstteki bölümü 5 maddeyi mutlaka okuyun. Çünkü burası Türkiye. Bu ülkede derbiyi bahane edip ne olaylar oldu. En basitinden bilindiği gibi Burak Yıldırım kardeşimizi kaybettik. Daha nice Burak'lar ölmesin. Lütfen.

Bu konuları açtıktan sonra hiç de saha içine geçmek istemiyorum ama biz yazıyı hem saha dışındaki derbi hem de saha içindeki derbi olarak yorumlamak istedik. Sah dışındaki derbi çok daha önemli. Fazla uzatmadım. Canınız sıkılmasın diye. Gerçi gerçekler acıdır. Yukarıda yazılanları bilmezsek veya görmezden gelip amaaan dersek de bitik olan Türk Futbolunu daha da mahvederiz.

Gelelim derbiye. Adı üstünde derbi. Derbileri tahmin etmek imkansıza yakın bir şeydir. Bakarsın X takımı en iyi zamanında Y takımına yenilir derbide. Veya bazı takımlar için de bayram havasındadır derbi. Tıpkı Fenerbahçe'de olduğu gibi. Tümer Metin'in kaleme aldığı Metin Olmak kitabında Aziz Yıldırım'ın derbilere nasıl bir bakış açısıyla yaklaştığını daha net görebiliyoruz. Kitapta Aziz Yıldırım 'Fenerbahçe için Galatasaray maçları bir bayramdır. Maç sabahı herkes birbiriyle bayramlaşır.' Tabi bu kendine güveni yüksek bir konuşma. Biraz da iddialı. Ben bu hareketleri gereksiz buluyorum ya neyse.

İlk olarak Fenerbahçe'den başlayalım. Bu maçta önceki derbilere göre daha zor durumda. Öncelikle takımın kilit adamları olan Volkan ve Meireles Süper Kupa maçında cezalı. Ayrıca savunmada görev alan Egemen'in olmayışı ve bana göre bir HÜCUM oyuncusu olan Gökhan Gönül'ün de eksikliği bu maçta fazlasıyla hissedilecektir. Salzburg maçlarında güven vermeyen oyunu ve savunmada yapılan hatalar Fenerbahçe'nin bu maçta en büyük eksisi. Özellikle Yobo ve Mehmet Topuz'un olduğu rakibe göre sol kanattan gelişen ataklarda çok büyük bir sorun var. Tabi bunda Yobo'nun Topuz'un formsuzluğu söz konusu. Orta sahada ise dirençli ve oyun kurabilen bir Fenerbahçe yok. Topal ön libero mevkinde gayet başarılı. Ancak onun önünde oynayan 2 orta saha hücuma daha büyük bir genişlik kazandırabilir. Ama 2 Salzburg maçında da bu genişlik sağlanamadı. İlk maçta Emre - Meireles ikilisi 2. maçta da Meireles - Cristian ikilisi ileriye pek güven vermese de hücum oyuncuları işi bitirdi. Kuyt - Webo - Sow 3'lüsü gerçekten Fenerbahçe'nin kurtarıcıları olarak görevlerini en iyi şekilde yapıyorlar. Bu maçta da bu 3'lüden 1'inin gol atacağına adım gibi eminim. Buna ek olarak da Fenerbahçe'nin yedeklerinde oyuna girip de maçı değiştirebilecek bir ismin bulunmaması da büyük bir eksiklik. Stoch gittikten sonra Krasic'in de maç kadrosunda yer bulamamasından sonra muhtemelen Caner Alper ve Salih'e bel bağlayacağız. O ilerideki 3'lüden 1'i sakatlığı anda onun yerine girip onun yokluğunu aratmayacak bir isim yok. Her ne kadar bunu kimse dillendirmiyorsa da bu da büyük bir sıkıntı. Ama her şeyi bir kenara bırakırsak yukarıdaki satırlarda da okuduğunuz gibi Fenerbahçe derbileri bayram havasında geçiren bir kulüptür. Kim ne derse desin. Sözüm ona psikolojik üstünlük Galatasaray'a geçmişmiş. Geçeceksin bunları. Fenerbahçe isterse maça A2 takımla çıksın, her derbide bu bayram havası onların 1 adım önde olmasını sağlar.

Ben Fenerbahçe'nin yarın akşam bu dizilişle sahaya çıkmasını bekliyorum : 


Geçelim Galatasaray'a. Onlar da Süper Kupa'yı kazanarak sezona moralli girmek istiyor. Yarın akşamki karşılaşmada Sabri cezalı olduğu için oynayamayacak. Fatih Terim de cezası sebebiyle maçı tribünden izlemek zorunda olacak. Galatasaray'ı sezon öncesi olarak değerlendirirsek herkesin ortak görüşte birleşip iyi dediği Galatasaray bence rezil durumdaydı. Öyle ki bu sene Şampiyonlar Ligi'ne katılacak takımlardan toplam 6 gol yedi. Her ne kadar Şampiyonlar Ligi'ne katılacak takımlar desem de bunlar Barcelona, Real Madrid falan değil. Malaga ve Napoli. * Savunmada hala belli bir istikrar yakalanamaması çok vahim bir durum. Emirates Cup'ta da şansları yanında olan bir Galatasaray vardı. İlk maçta rakibi 2 penaltı kaçırmış Porto ve ikinci maçta Arsenal karşısında yenik duruma düşmüş ancak bir penaltıyla maçı çevirmiş Galatasaray. Savunmada Dany - Chedjou tandemi birçok insan tarafından küfür edilerek karşılandı. Dany hazırlık maçlarında yaptırdığı 2 penaltı ve gördüğü kırmızı kartla Rekorlar Kitabı'na girmiştir herhalde. Ayrıca bu maçta 6+0+4'ün de etkisiyle sol bekte Riera değil Hakan Balta oynayacak. Savunma olarak yarın akşam Galatasaray silik bir görüntü ortaya koyabilir. Orta sahaya gelecek olursak daha takıma alışamamış Melo ve hiçbir zaman kalitesini tartışmadığım bir Selçuk İnan var. Melo Selçuk'un da etkisiyle iyi gözükmüş olabilir ama kesinlikle hala tam olarak hazır değil. Hamit'in de sahada bir var bir yok görüntüsü sergilemesi Galatasaraylıları korkutan korkutmuyorsa da korkutması gereken bir etken. Galatasaray da tıpkı Fenerbahçe gibi çok önemli hücum güçlerine sahip. Sneijder - Drogba - Burak 3'lüsü gerçekten rakip savunmaya zor anlar yaşatacaktır. Ben bu 3'lüden de en az 1 gol bekliyorum. Özellikle Fenerbahçe'nin de savunmasını göz önüne katarsak mutlaka Galatasaray da gol atacaktır. Bir diğer önemli soru da şu olmalı bana kalırsa. Acaba yıllar sonra bir derbiye ilk defa bu kadar favori şekilde çıkan Galatasaray bunun sonucunda sahaya olumlu mu olumsuz mu bir etki gösterecek? Bunu yarın akşam gösterecek. Ama Galatasaray'ın da Fenerbahçe maçlarına öyle güle oynaya çıktıklarını da düşünmüyorum. 

Galatasaray'ın da yarın akşamki maça şu kadro ve dizilişle çıkmasını bekliyorum


Uzun lafın kısası bu derbide kağıt üstünde favori Galatasaray. Ama derbilerin sonucu bilinmez denilir. Çok da anlamlı ve güzel bir söz. Fenerbahçe'nin de derbileri bayram havasında geçen bir takım olması ve bu tip önemli maçları zor zamanlarda kazanması bana göre Fenerbahçe'yi bir adım önde tutuyor. 

Ancaak saha içi kısmını bir kenara atarsak son zamanlarda derbinin içinde de dışında da bir takım olaylar yaşandı. Gerek sahada futbolcuların anlamsız kavgaları gerekse dışarıda adam öldürmeye varacak boyuttaki holiganlık inanın biz ve bizim gibi futbolseverleri soğuttu. Bir maç alt tarafı. Bir insan canından değerli mi? Bunu aklınızdan çıkarmadan yarınki maçı izleyin ve maç bitiminde hareketlerinizi buradaki yazılanlara göre belirleyin. Sakin olun öncelikle. Kimseye sataşmayın. Size yapılmak istenilmeyen şeyleri başkasına yapmayın. Lütfen. Futbolun bir eğlence olduğunu unutmayın.

Son olarak yarın derbide iyi olan kazansın demek isterdim ama diyemiyorum. İyi olan ve Fenerbahçe kazansın diyerek herkese iyi günler diliyorum.

4 Ağustos 2013 Pazar

Cardozo mu Emenike mi ?

Bir yazıyla daha beraberiz. Başlıktan da anlaşılacağı üzere başta benim gibi Fenerbahçelilerin günlerdir konuştuğu mesele olan Cardozo mu Emenike mi sorusuna cevap bulmaya çalışacağız. Malum Fenerbahçe bu iki ismi de borsaya bildirdi.

Öncelikle teker teker oyuncuları açıklayarak başlayalım. Önceliği eski göz ağrımız daha bizden 40 günlükken giden Emenike'ye verelim. 

EMMANUEL EMENİKE 



10 Mayıs 1987'de doğdu Emenike. Her ne kadar Türkiye'de 1987 değil de 1977 diyen haberler de çıktı. Tabi bu QTM'nin işiydi biraz da. Neyse oralara fazla girmeyelim. Emenike'nin Türkiye macerası bir işçi, emekçi memleketi olan Karabük'te başladı. Karabükspor'a geldiğinde tanınmayan bir isim olarak geliyordu. Genç, aranan kan olarak alınmıştı Karabük'e. Tam da Bank Asya Ligi'ne göre yırtıcı bir forvetti. O lige göre yapılmış başarılı bir transferdi. Fizik olarak da harika bir isim olarak görüldü ilk geldiğinde. Karabükspor'da 2 sezon geçirdi. Bu 2 sezonda takımı Spor Toto Süper Lig'ine çıkartarak önemli bir başarıya imza attı. 2 yılda çıktığı 51 maçta 30 gol atarak başta Türkiye'deki büyük takımlar olmak üzere Avrupa'daki birçok takımın da dikkatini çekti.
 Nitekim bu 2 sezonun ardından Fenerbahçe'ye 10 milyon euro bonservis bedeli ile transfer oldu. Sonra hiç de istenilmeyen olaylar yaşandı. Emenike'nin şike yaptığı iddia edildi. Gözaltına alındı. Yaklaşık 2-3 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı.  Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu 2010-2011 sezonunda Karabükspor formasıyla Fenerbahçe'ye karşı oynamamasını şike olarak gördüler. Üstüne bi de yetmedi adamın para sayma görüntüleri var dendi. Bu terbiyesizce mesnetsizce iddiaları ortaya atanlar konusunda da aslında ayrı bir yazı yazmak gerekir de neyse. Konumuza dönelim. 
Emenike haliyle bu olaylardan sonra Türkiye'den soğudu ve Fenerbahçe yönetimine kendisinin satılmasını talep etti ve 11 milyon euroya Spartak Moskova ile anlaştı.
Emenike Spartak Moskova'da belki de kendisini buldu. Öyle ki Emenike şu ana kadar Spartak Moskova formasıyla çıktığı 44 maçta 20 gol atma başarısı gösterdi. Ayrıca Rusya Ligi'nin de gelmiş geçmiş en erken golünü (10. saniye) atarak tarihe de geçti.

Gelelim Emenike'nin saha içindeki oyununa. Emenike merkez forvetten ziyade kanat forvet tarzında bir futbolcu. Yani kelime anlamıyla santrafor terimini karşılamıyor. Saha içerisinde çok koşan, mücadele eden bir futbolcu Emenike. Bitiricilik konusunda iyi olduğunu söyleyemeyiz. Yani takımında Emenike gibi bir futbolcu varsa bu adamı genelde kanatta oynatırsın ki o koşu verimliliğini yakalayabilesin. Olası Emenike transferinin tek dezavantajı da muhtemelen kronik sakatlığı olacaktır. Emenike bilindiği gibi Moskova formasıyla da Karabükspor formasıyla sık sakatlanan bir golcü. Bu önemli bir detay. Fenerbahçe yönetiminin de bunu göz ardı edeceğini de düşünmüyorum.
 Fenerbahçe'yi düşündüğümüzde ise evet gerçekten de Fenerbahçe'nin bu tip bir adama ihtiyacı var. Fenerbahçe'nin kanat forvet diyebileceğimiz adamlarına baktığımızda ise Kuyt'ı, Stoch'u Krasic'i ve son zamanlarda kanat forvetliğe adımını atan Sow'u görüyoruz. Ama Fenerbahçe bu 4 isimden de istediği verimi alamıyor. Özellikle Stoch - Krasic ikilisinden. Kuyt'ın da yaşı dolayısıyla o kanatta biraz yavaş kalması önemli bir handikap. Sow da mevki değişikliği sebebiyle alışma süresi epey bir zaman aldı. Açıkçası aralarında şu anda en verimlisi Sow gibi duruyor ne yalan söyleyelim. Emenike bu yüzden Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan o kanat forveti olabilir.

Yukarda da çağımızın en büyük ve en kapsamlı menajerlik oyunu olan FM'den Emenike'nin profilini çıkarttık. Buyrun rakamsal olarak Emenike.

OSCAR CARDOZO 



Oscar Cardozo da tıpkı Emenike gibi Mayıs doğumlu bir isim. 20 Mayıs 1983'te doğan Cardozo Paraguaylı bir forvet. Uzun boyu ve güçlü fiziği ile öne çıkan bir golcü. Kariyerine ülkesinin 3 de Febrero takımında başlayan Cardozo burada 34 maçta 20 gol attı. Bu takımdan daha prestijli bir kulüp olan Nacional'e transfer oldu ve burada da iyi bir performans göstererek (63 maç , 22 gol) Arjantin'in Newells Old Boys takımına gitti. Arjantin'in köklü kulüplerinden biri olan Newells'da da 33 maçta 21 gol attı ve Avrupa'nın ve Portekiz'in dev kulübü Benfica'ya transfer oldu.
Portekiz onun için kariyer anlamında harika bir durak oldu. 2007'den beri Benfica'da forma giyen Cardozo burada toplam 133 maçta 87 gol attı. Bu rakam tam bir golcü olduğunu ve istikrarlı bir isim olduğunu gösteriyor bizlere. Bazı sözde golcüler gibi bir sezon 30 gol bir sezon 6-7 gol değil her sezon ortalama 20-25 gol atan bir futbolcu Cardozo. Portekiz'de birçok şampiyonluk kazandı, birçok kupa kazandı. Avrupa Ligi finali, Şampiyonlar Ligi maçları gördü. Gol krallıkları da işin cabası. 
Her şey Cardozo ve Benfica için güllük gülistanlık giderken Cardozo 2012-2013 sezonun son resmi maçında Benfica'nın Portekiz Kupası'nı kaybettiği Guimares maçında olay çıkardı. Kendisini oyundan alan hocası Jorge Jesus ile şiddetli bir tartışmaya girdi. Küfüre ve hakaretlere varan bu tartışma büyümeden önlendi ama Jorge Jesus ve Benfica'nın kararı kesindi. Cardozo gönderilmeli dediler. Bu olaydan sonra da Cardozo bırakın Benfica formasıyla maça çıkmayı antrenmanlara bile çıkamadı.
Gelelim Cardozo'nun nasıl bir tip golcü olduğuna. Belki mevkisel olarak Emenike ile aynı mevkide gözüküyorlar. İkisine de forvet diyorlar. Ama Cardozo Emenike'nin tersine kanat forvet değil merkez forvet. Bitiriciliği harika olan bir adam. Ceza sahası içinde ayağına top geldiğinde bu topu değerlendirebilecek, vuruşları klas, bitirici bir adam. Gerektiği zaman kafa toplarında da hakimiyeti olan bir golcü. Uzun boyu da onun avantajı. Tek eksiği de koşuları. Çok fazla koşup topu alabilen bir isim değil ama ona gelen topları değerlendiren bir isim dediğimiz gibi.
Fenerbahçe'nin bu adama ihtiyacı var mı sorusunu sormak bile hata. Bilindiği gibi yıllardır Fenerbahçe tek forvet furyasında devam eden bir sisteme sahip. İşte o tek forvette olabilecek en iyi isimlerden biri Cardozo. Kanatlardan ve ortadan gelebilecek pas/ortaları en iyi değerlendirebilecek isimlerden biri belki de. Fenerbahçe'nin çok adamla çoğalamama sorununa deva olabilir mesela. Neticede ceza sahası içinde adama topu at. Gerisini düşünme felsefesi olabilir Cardozo ile. Ama bu adamı besleyecek isimler de önemli. Yani bu adamı alacaksan kanatların da fena olmayacak. Gerektiğinde orta gerektiğinde pas verebilecek isimler olmalı. Şu anda mevcut kadroda Sow Kuyt ikilisini kanat olarak düşünürsek çok iyi değil ama Cardozo'yu da besleyebilecek kalitede adamlar. Kısacası Cardozo Fenerbahçe için altın madeni gibi bir transfer olur. 


Bu da Cardozo'nun FM profili. FM'cilere duyurulur diyelim.

Uzun lafın kısası sosyal medyada bir fenomen olan Cardozo mu Emenike mi sorusuna cevap bulmaya çalıştık. Şahsi fikrimi soracak olursanız ikisine de ihtiyacımız var. Ama illa biri gelecek bu isim Cardozo olmalı diye düşünüyorum. Tabi ki Emenike de içimizde bir ukte olarak kaldı. Onu da takımda görmek isterim. Ama Fenerbahçe bu. Bakarsınız çok zor da olsa ikisini birden alıp taraftarın gönlünü alırlar.

Ayrıca Cardozo ve Emenike üzerinden gruplaşmaya başlayan Fenerbahçelileri görmek de üzüyor bizleri. Bu takım bir transferle şampiyon olmaz veya bir transferle rezil olmaz. O yüzden şu transfer konularında en iyisi gelecek oyuncunun keyfini çıkartmak olmalı. Ayrıca bu isimleri takımda görmek isteyen Ersun Yanal en iyisini bilir diyelim. Biz ne dersek diyelim son söz onların. 




Ayrıca sosyal medyada yukarıdaki fotoğraflar gibi birçok fotoğraf gördük. Yukarıdaki çok hoşuma gitti. Bu resmi de yazının içinde paylaşayım dedim. 

Son olarak kişiler geçidir aslolan FENERBAHÇE'dir diyerek herkese iyi günler diliyorum.

28 Temmuz 2013 Pazar

Yeni Sezonda Fenerbahçe !

Çok uzun zaman oldu buraya yazmayalı. Unuttuk buraları. Twitter, eğitim falan derken zaman bulamadık. Bu akşam Salih Hoca'mın demesiyle aklıma geldi. Bir şeyler karalama ihtiyacı hissettim kendimde. Konu Fenerbahçe. Yeni sezonda nasıl bir Fenerbahçe olacak? Anlatmaya çalışacağım. Sürç-i lisan edersek şimdiden affola.

Fenerbahçeli olduğum için belki de bu sezon bu takımdan çok büyük şeyler bekliyorum. Aykut Kocaman'ın istifası sonucunda Ersun Yanal'ın gelmiş olması da oyun anlayışının tamamen değişeceğini gösteriyor bizlere. Hücum etkinliği artacak bir Fenerbahçe göreceğiz muhtemelen gelecek sezon. Ayrıca önemli isimlerle anlaşılıp, mevcut kadro korundu.  Muhtemelen 2-3 yabancı ile yollar ayrılacak ama bu 2-3 isim de bize katkı vermeyecek isimler olur. Alttaki paragraflarda bu isimleri okuyacaksınız. 

Fenerbahçe bildiğiniz gibi Eskişehirspor'dan Alper Potuk'u, Leverkusen'den Kadlec'i Zenit'ten Bruno Alves'i ve İBB'den Holmen'i renklerine bağladı. Yakın zamanda da Benfica'nın santraforu Cardozo'yu da muhtemelen renklerine katacaklar. Şimdi teker teker bu isimleri konuşalım.

1-) Alper POTUK 


Alper Potuk Fenerbahçe için adeta biçilmiş bir kaftan. Orta sahada defansif - ofansif dengesini iyi kurabilen nadir isimlerden. Galatasaray'ın Selçuk İnan transferi kadar önemli bir isim Alper. Eskişehirspor'dan hocası Ersun Yanal ile Fenerbahçe'de de çalışacak olması onun için büyük bir avantaj. Gerektiği zaman ön libero gerektiği zaman da ofansif orta saha oynayabilecek kadar teknik bir isim. Ayrıca genç olması da Alper için çok büyük bir avantaj. Milli Takım'da gelecekte oynayabilecek potansiyeli yüksek bir isim. Bu sezon kadroda yeri garanti diye düşünüyorum.

2-) Bruno ALVES

 Belki de onu Porto'dan Zenit'e rekor transfer ücretiyle transfer olurken hatırlıyoruz.  Şu anda bir defans oyuncusunun başka bir takıma transfer ücreti rekoru Thiago Silva'da idi. Ondan önce de Bruno Alves'de. Çok iyi bir stoper. Tam da Fenerbahçe'deki o ileri çıkan gol atan stoper sorununu çözebilecek bir futbolcu. Hem kafa toplarında hem de duran toplarda iyi. Muhtemelen bu sezon Egemen ile çok iyi bir ikili olacaklar. Ama hücuma çıkarken tabi ki defansı da unutmamalılar.

3-) Michael KADLEC


Geçen sezonun ikinci yarısında Fenerbahçe taraftarları sol bekte Reto Ziegler kabusunu yaşadı. Hasan Ali çok iyi bir isim sol bekte. Ama onun oynamadığı maçlarda oynayan Ziegler hiç iyi değildi. Hem defans hem ofans konusunda bir isim nasıl kötü olabilir ki? Oluyormuş. Onun yerine Leverkusen'in sol beki Kadlec geldi. Açıkçası önceleri bu transferin gereksiz olduğunu düşünsem de koca sezon sadece Hasan Ali ile geçmezdi.  Hazırlık maçlarında da çok iyi bir performans gösterdi. Soldaki o ileri çıkışları özlemiştik. Santos'tan sonra pek göremedik. Ama şimdi nihayet görüyoruz. Bu transfer gerekliydi. İyi bir isim alındı. İlk 11'de kim oynar diye sorarsanız ben hala Hasan Ali diyorum. Ama Kadlec de çok iyi bir sol bek. 

4-) Samuel HOLMEN 



Bu sezon en anlayamadığım transferlerden. İyi bir futbolcu. İBB'de iyi bir performans gösterdi. Ama bi Anadolu takımındaki performans ile Fenerbahçe gibi Galatasaray gibi Beşiktaş gibi takımlarda o performansı gösterebilmek zor. Umarım başarılı olur. Ama şu orta saha derinliğinde ve şu kadro kalitesinde yer bulabilmesini zor buluyorum. Ama açıkçası Cristian gibi RUHSUZ ve GAMSIZ bi adamdan daha verimli olacağını düşünsem de takıma alınmayabilirdi de. Ama oyuncu için bonservis bedeli ödenmemesi işin karlı tarafı diye düşünüyorum.

Herkesin kafasında bu sezonki Fenerbahçe nasıl olmalı sorusu var. Bunun cevabı biraz daha altta. Ama öncelikle takımdaki yabancılardan bahsedeceğim. Şu anda 11 yabacısı olan Fenerbahçe Cardozo'yu da alırsa 2 yabancı göndermek zorunda. Bana kalırsa takımda gönderilecek yabancı oyuncu sayısı 2'den fazla. Yobo gibi Cristian gibi Krasic gibi 3 gereksiz isim olduğunu düşünüyorum takımda. Yobo geldiği ilk sezon çok iyidi. Ama son 2 sezonda çok büyük hatalar yapıyor. Top kayıpları akıl alır gibi değil. Cristian ise takım ruhunu sahaya yansıtamıyor. Oyun içinde de pas tercihleri olsun şutları olsun uygun olmayan zamanlarda oluyor. Pas vereceği yerde kaleye vuruyor mesela. Son olarak Krasic'e de kaç defa şans verildiyse de kullanamadı. Oyuncuya verilen yüksek ücretli yıllık maaştan da kurtulmuş olmak önceliğimiz olmalı.

Bana kalırsa gelecek sezon çok iyi bir Fenerbahçe izleyeceğiz. Ama ne olursa olsun bana göre şu takımın vazgeçilmesi ne Volkan ne Emre ne Sow olmalı. Bu takımın vazgeçilmezi Mehmet Topal olmalı. Klasik bir ön libero olmakla birlikte kornerlerde veya duran toplarda ileriye giden stoperlerin yerine Topal geride durabiliyor. Zaman zaman iki stoperin arasına girip karşı atağı önlüyor. Zaman zaman uzaktan sert şutları ve duran toplarda kafa toplarıyla gol bile arıyor. Kısacası dört dörtlük bir ön libero. Vazgeçilmemesi gerekilen bir isim.




Gelecek sezon yukarıdaki kadroyu kullanmalıyız diye düşünüyorum. Tabi oraya Cardozo yazdık ama daha kesin bir şey de yok. Sol kanada Stoch'u yazmamın sebebi hazırlık kampında iyi bir görüntü çizmesi oldu. Onu sola alınca Sow'u mecburen sağa atmak zorunda kaldık. Zaten koşu becerisi olan bir forvet sağ kanatta da oynayabilir diye düşünüyorum. Kuyt ise sonradan oyuna girerek maçın seyrini değiştirebilecek bir isim gibi görünüyor. Sonuçta şu anda kurduğum 11'de sadece 4 yabancı var. Muhtemelen Meireles ve Kuyt yedek kulübesinde olacak. 

Sözlerimi bitirirken Fenerbahçe'nin ligde de Avrupa'da da kupada da ofans bir yaklaşım üzerinde olacağını ve toplamda 110 -115 golü geçeceğini düşünüyorum. Tabi Ersun Yanal ofans yaparken defansını boş bırakmaması lazım. Bu dengeyi Topal ile kurabilirse yolumuz açık diye düşünüyorum.